En basit tanımıyla suç, karşılığında ceza yaptırımı öngörülmüş haksızlıklardır. Suçun unsurları; kanuni unsur (tipiklik), tipikliğin maddi ve manevi unsurları ve hukuka aykırılık unsurudur. Bir suçun cezalandırılabilmesi için maddi unsurunun bulunması gerektiği gibi, manevi unsurunun da bulunması gerekir. Kişi kasten ya da taksirle hareket etmemişse; işlediği fiil dolayısıyla cezalandırılmaz.
Kast, bir suça konu eylemin hareket ve neticesinin bilerek ve isteyerek gerçekleştirilmesidir.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2017/742 E. 2017/3036 K. ve 04.10.2017 tarihli ilamında kast kavramı;“…sanığın yan yana bulunan mağdurun babasına 19 metreden av tüfeğiyle bir el ateş ettiği, her ikisini de hayati tehlike geçirecek şekilde yaraladığı somut olayda; sanığın mağdurların konumunu görerek yaptığı atış sonucu mağdurun isabet almasının muhtemel değil mutlak bir netice olduğunun anlaşılması karşısında, sanığın mağdura yönelik eylemde doğrudan kastla hareket ettiği…”şeklindedeğerlendirilmiştir.
Taksir, hareketin bilerek ve isteyerek yapılması ancak, neticenin öngörülememesi veya öngörülüp de gerçekleşmeyeceğinin düşünülmesidir.
Kasti sorumluluk ve taksirli sorumluluk bilinçli taksir ve olası kast kavramları dolayısıyla birbirine yaklaşmaktadır. En çok karıştırılan şey ise, bu ikisinin ayrım noktasıdır. Peki kast ve taksir ayrımını yapmak bizim için neden bu kadar önemlidir? Çünkü TCK’ya göre esas manevi unsur kasttır, taksir istisnaidir. Taksirle işlenen fiiller ancak kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır. Şimdi Yargıtay kararlarının da yardımıyla bu iki kavramın ayrımını somutlaştırmaya çalışacağız.
Olası kastı kafamızda daha net oturabilmesi ve ayrımı daha kolay yapabilmek adına olursa olsun kastı diye kodlayabiliriz. Fail hareketinin belli bir neticeyi meydana getirebileceğini öngörür fakat olmasını umursamaz. Fail açısından önemli olan amacına ulaşmaktır. Bunun adına muhtemel tehlikeli neticeleri göze almakta ve kabul etmektedir.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 2016/3462 E. 2017/14791 K. ve 15.11.2017 tarihli ilamı “…Katılanın yanında arkadaşları da olduğu halde sevk ve idaresindeki araçla, kavganın bitmesinden sonra olay yerinden ayrılmak amacıyla hareket halinde oldukları sırada, sanığın yerden aldığı parke taşını 4-5 metre mesafeden mobil haldeki söz konusu araca atması ile sol ön cama isabet eden taşın, camı kırması ve katılana isabet etmesi sonucu yaralanmasına neden olduğu olayda, sanığın söz konusu taşın araç içerisinde bulunan kişilere isabet ederek yaralanmalarına neden olabileceğini öngörmesine rağmen, olursa olsun düşüncesiyle neticeyi kabullendiği ve olası kast ile katılanın yaralanmasına neden olduğunun kabulünde bir isabetsizlik görülmediğinden…”
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2014/1-314 E. 2014/389 K. ve 23.09.2014 tarihli ilamı “… olay yerine gelmeden önce doldurduğunu unuttuğunu söylediği av tüfeğini, maktulün ve tanığın av tüfeğinin dolu olabileceği uyarılarına aldırmadan maktulün bacağına doğrultup ateş eden sanığın, saçma tanelerinin maktulün hedef alınan bacağına isabet edebileceğini ve atış mesafesine göre ölümcül bir etki meydana getirebileceğini, olay yerinin sağlık kuruluşlarına uzaklığı gözetildiğinde, hastaneye ulaşmanın zaman alabileceğini ve dolayısıyla ölümün mümkün ve muhtemel olduğunu bilmesine rağmen, ateş etmek suretiyle, öngördüğü muhtemel neticeyi istememekle birlikte göze alıp kabullendiği ve sonucunda maktulün ölümüne neden olduğu olayda, eyleminin “olası kastla öldürme” suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir.”
Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2009/3375 E. 2011/181 K. ve 26.01.2011 tarihli ilamı “…olay günü sanık M. ile tanık Y. diğer sanık A. ile konuşmak amacıyla işyerine giderek sanık A. minibüse aldıkları, tanık Y. aracı kullandığı, sanıklar A. ve M. arka koltukta oturduğu, minibüs yolda seyir halinde iken sanıklar arasında çıkan tartışmada sanık A. tabancayı çıkartarak mağdur-sanık M. ateş ettiği ancak M. isabet etmeyen merminin caddede park halinde duran taksi içerisindeki çocuk olan maktulün başına isabet ederek ölümüne neden olduğu olayda;
Sanığın ateş ettiği sırada insanların yoğun olarak bunduğu cadde üzerinde bulunan kişi ya da kişilerin de isabet alıp yaralanabileceğini ya da ölebileceğini öngörmesi gerektiği bu nedenle sanığın olası kasıtla hareket ettiğinin kabulü…”
Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2014/4454 E. 2014/4375 K. ve 02.10.2014 tarihli ilamı “…Sanığın aracının direksiyonunu kasten mağdur Coşkun’un kullandığı araca doğru kırarak kazaya sebebiyet vermesi halinde mağdur Coşkun ile araçta yer alan husumetli olduğu diğer aile bireylerinin yaralanabileceğini yada ölebileceğini açıkça öngörmesine rağmen sonucu kabullenerek eylemine devam ettiğinin anlaşılması karşısında, yaralanmış olan her bir mağdur adedince olası kastla yaralama suçundan hüküm kurulması gerektiği gözetilmeksizin, yazılı gerekçeyle taksirle yaralama suçundan hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir.”
Bilinçli taksir, hareketin bilerek ve isteyerek yapılması, neticenin öngörülmesi fakat gerçekleşmeyeceğinin düşünülmesidir. Daha basit ifade etmek gerekirse bilinçli taksirde fail neticeyi öngörmesine rağmen, şansa veya başka etkenlere, hatta kendi bilgi veya becerisine güvenerek öngörülen sonucun gerçekleşmeyeceği inancıyla hareket etmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2017/1-108 E. 2017/311 K. ve 06.06.2017 tarihli ilamı “…Sanık kavşağa yaklaşmadan önce kırmızı ışık yanmış, sanığın istikametindeki araçlar durmuş, sanık kırmızı ışık yanmasına rağmen kavşaktan geçebileceğini düşünmüş ancak katılanların bulunduğu aracın kavşağa girdiğini görmesi ile frene basmasına rağmen katılanların yaralanması ile sonuçlanan trafik kazasına neden olmuştur. Sanığın son anda frene basmış olması, bilinçli taksirin özünü oluşturan ve bilinçli taksiri, olası kasttan ayıran en önemli ilke olan, öngörülen ve gerçekleşen neticenin istenmemesi ve engelleme çabasını göstermektedir. Sanık neticeyi öngörmüş, ancak öngördüğü bu neticeyi istememiş, hatta neticenin meydana gelmemesi için çaba sarf etmiştir.
Somut olayda, ışıklı işaret cihazlarıyla donatılan kavşağa gelirken kendi yönündeki araçlara kırmızı ışık yandığını görmesine karşın boş olan kavşaktan geçmeye çalışan sanığın, neticeyi öngörmesinin gerekmesi nedeniyle, tam kusurlu olduğu ve bilinçli taksirle hareket ettiğinde kuşku bulunmamaktadır. Bu itibarla, sanığın eylemi “bilinçli taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma” suçunu oluşturacağından, bu uyuşmazlık yönünden direnme gerekçesi isabetlidir.”
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun2013/636 E. 2015/21 K. sayılı ilamı “…karşı yönden gelen trafik araçlarının kullandığı bölüme bilerek girdiği, ters yönde olduğu bilinciyle aracını sürmeye devam ettiği, karşı istikametten gelen bir araca ya da yayaya çarparak yaralama ya da ölüme neden olabileceğini öngördüğü halde tecrübesine, şoförlük yeteneklerine, yolun boş olacağı ihtimaline, özellikle de şansına ve karşı istikametten gelenlerin kendilerini koruma yönünde dikkatli davranacaklarına güvendiği, böyle bir zanla objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek öngördüğü ancak istemediği neticeye neden olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle, istemediği ancak öngördüğü sonucun meydana gelmesini engelleyecek olan objektif özen yükümlülüğüne uygun davranmayan sanığın meydana gelen ölüm olayında bilinçli taksirle hareket ettiği kabul edilmelidir.”
Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2013/21595 E. 2014/12058 K. ve 16.05.2014 tarihli ilamı “Polis memuru olarak görev yapan sanığın, son 5-6 yıldır depresyon hastası eşi ile eşinin babasının köyde bulunan evine gittikleri, sanığın silahını yanında dolu şarjörü ile birlikte odalardan birinde koltuğun üzerine bıraktığı, ev halkı balkonda ve bahçede bulunurken ölenin eve girip eşinin koltuk üzerinde bulunan silahına şarjörü takıp başına bir el ateş ederek öldüğü olayda; sanığın ölü muayenesi sırasında verdiği ifadesinde; eşinin depresyon hastası olduğunu, olay günü eşinin rahatsızlığı nedeniyle psikiyatri bölümünde muayene olduğunu, doktorunun yatış önerdiğini ancak eşinin kabul etmemesi üzerine eşinin babasının köyde bulunan evine gittiklerini, eşinin daha önce yine kendi silahı ile iki kez intihara teşebbüs ettiğini, bu nedenle silahı eşinden sakladığını ve mermileri cebinde taşıdığını, hastaneden geldikten sonra cebinde taşıdığı mermileri şarjöre yerleştirerek silahı ve şarjörünü ayrı vaziyette odalardan birindeki koltuğun üzerine koyduğunu, eşinin şarjörün silaha nasıl takıldığını bildiğini beyan ettiği dikkate alındığında; sanığın eşinin hastalığının aktif döneminde intihara teşebbüs edebileceğini öngörebileceği ve eşinin silah kullanmayı bildiği halde dolu şarjör ve silahı herkesin kolayca ulaşabileceği bir yere bırakarak bilinçli taksirle hareket ettiği anlaşılmakla; sanık hakkında bilinçli taksir hükümlerinin uygulanmasında isabetsizlik görülmemiş olup tebliğnamede bozma öneren görüşe iştirak edilmemiştir.”
Özetle, bilinçli taksirde fail kendisine “yok canım bir şey olmaz” derken; olası kastta kendisine “olursa olsun, ölürse ölsün” der.
Sonuç olarak, bahsettiğimiz gibi suçun manevi unsurunu oluşturan taksir ve kast kavramlarının cezalandırılabilme açısından farklılık göstermesi nedeniyle söz konusu kavramların ayrımının yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu sebeple, suçun manevi unsurunu doğru nitelendirebilmek ve doğru cezayı uygulayabilmek adına yukarıda örnek verdiğimiz tüm bu kararlar ve anlatımlar göz önünde bulundurularak bilinçli taksir ve olası kast kavramlarının ayrımı yapılmalıdır.
Av. Begüm GÜREL (L.L.M)
KAYNAKÇA
- Hakeri Hakan “Ceza Hukuku Genel Hükümler” 2014 baskısı