İnsanoğlu, asırlar öncesinden beri hayvanlarla birlikte yaşamış ve aynı doğal kaynaklardan beslenmiştir. Bir süre sonra insanlar aynı çevrede yaşadıkları hayvanlardan bazılarını evcilleştirerek, duygusal bir bağ oluşturmuş ve bu durumun doğal sonucu olarak hayvanlar, “aynı doğada yaşayan farklı canlılar” konumundan “arkadaşlık ilişkisi kurabilen farklı canlılar” konumuna geçiş yapmışlardır. Hayvanların evcilleştirilme sürecinin nasıl ve ne şekilde olduğuna dair kabul gören tek bir görüş olmasa da, günümüzde hayvanlar ve insanlar arasında güçlü bir bağ olduğu hususu şüphesizdir.
Hayvanların evcilleştirilmesi ile birlikte, bu canlılar zamanla insanlara bağımlı hale gelmişlerdir. Örnek vermek gerekirse; insanoğlunun en sadık dostu olan köpekler, yüzyıllar öncesinde vahşi ortamda özgürce avlanan canlılar iken, evcilleştirilmeleri ile birlikte adeta kendileri için avlanmaz olmuşlar ve avlandıklarını sahipleriyle paylaşarak, onlarla birlikte yemek yemişlerdir. Nihayetinde günümüzde, evcilleştirilmelerinin doğal sonucu olarak, köpeklerin avlanma yetenekleri körelmiş ve bu canlılar insan eliyle beslenir hale gelmişlerdir.
Bazı hayvanlar insanların yanında ve onların bakımı altında yaşayacak kadar şanslı iken, bazıları ise barınaklarda veya sokaklarda hayatta kalma mücadelesi vermeye mahkûm durumdadırlar. Özellikle İstanbul gibi insan, araba ve binaların yoğun bir şekilde arttığı, hayvanlara yaşam alanı sağlayan ormanların ise hızla azaldığı metropollerde yaşam alanı daralan hayvanlar, ne yazık ki bir de insan şiddetiyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Hayvanları evcilleştirerek onları kendine muhtaç hale getiren insanoğlu, hayvanlara sahip çıkmak yerine, bir de bu canlılara eziyet etmektedirler.
Tarihsel açıdan incelediğimiz takdirde; geçen süreçte devletlerin hayvan haklarına ilişkin birtakım yasal düzenlemeler getirdiği görülmektedir. Nitekim, devletlerin, hayvanların “hissedebilen varlıklar” olduğu görüşünü benimsemeye başladıkları, ceza kanunlarında hayvanlara karşı işlenen fiilleri yaptırımlara bağlamalarından da anlaşılmaktadır.
Örneğin; İtalya’da hayvan sahiplerinin hayvanlarını terk etmeleri durumunda; haklarında bir yıla kadar hapis ve 10.000 € para cezasına kadar yaptırım uygulanmaktadır. Hayvanları gereksiz yere öldürmenin ya da kötü muameleye tabi tutmanın cezası ise; 18 ay hapis ve 15.000 € para cezası olarak belirlenmiştir.
Birleşik Krallık; Hayvan haklarını ceza kanununda düzenlenmiş ve hayvan haklarına aykırı muameleleri de suç olarak addetmiştir. Ceza Kanunu’nun ilgili maddesi gereğince; yasal olmayan hayvan öldürme eylemlerini “hayvan cinayetleri” başlığı altında düzenlenmiş olup, yasal olmayan yöntemlerle ve izinsiz olarak hayvanları öldürmeyi de cezai yaptırıma bağlanmıştır.[1]
Türkiye, Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi ve Deney ve Diğer Bilimsel Amaçlarla Kullanılan Omurgalıların Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi gibi hayvan haklarını koruyan birtakım sözleşmelere taraftır. Bunun yanında 2004 yılında kabul edilen 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ile de çeşitli yasal düzenlemeler hukuk sistemimize getirilmiştir.
Makalemizde ise; hayvanlara karşı işlenen suçların cezalandırılma şekli inceleneceğinden dolayı, işbu yazımız içeriğinde Hayvanları Koruma Kanunu’nun ve Türk Ceza Kanunu’nun bu husustaki maddelerine de tarafımızca yer verilecektir.
5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanununun “Hayvanların öldürülmesi” başlıklı 13. Maddesi:
Madde 13- “Kanunî istisnalar ile tıbbî ve bilimsel gerekçeler ve gıda amaçlı olmayan, insan ve çevre sağlığına yönelen önlenemez tehditler bulunan acil durumlar dışında yavrulama, gebelik ve sütanneliği dönemlerinde hayvanlar öldürülemez.” Hükmüne havidir.
Mezkur Kanunun “Yasaklar” başlıklı 14. Maddesi:
Madde 14- “Hayvanlarla ilgili yasaklar şunlardır:
a) Hayvanlara kasıtlı olarak kötü davranmak, acımasız ve zalimce işlem yapmak, dövmek, aç ve susuz bırakmak, aşırı soğuğa ve sıcağa maruz bırakmak, bakımlarını ihmal etmek, fiziksel ve psikolojik acı çektirmek.
b) Hayvanları, gücünü aştığı açıkça görülen fiillere zorlamak.
(…)
e) Hayvanların kesin olarak öldüğü anlaşılmadan, vücutlarına müdahalelerde bulunmak.
(…)
j) Hayvanlarla cinsel ilişkide bulunmak, işkence yapmak.
k) Sağlık nedenleri ile gerekli olmadıkça bir hayvana zor kullanarak yem yedirmek, acı, ıstırap ya da zarar veren yiyecekler ile alkollü içki, sigara, uyuşturucu ve bunun gibi bağımlılık yapan yiyecek veya içecekler vermek.” Hükmüne havidir.
Hayvanları Koruma Kanunu her ne kadar bu fiillerin yasak olduğunu belirtmiş ise de; yaptırım olarak sadece, idari para cezasını öngörmüştür.
Kanunun 28. Maddesinde hayvan öldürmeyi düzenleyen 13. Maddeye aykırı davranış halinde; bu kişi aleyhinde hayvan başına 600 Türk Lirası, yasak fiilleri gösteren 14. Maddeye aykırı davranan kimseler aleyhinde ise 300 Türk Lirası idari para cezası hükmedileceği belirtilmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda ise, sadece sahipli hayvanlarla ilgili bir düzenleme bulunmaktadır.
Ceza Kanununun “Mala zarar verme” başlıklı 151. Maddesi:
Madde 151- “(1) Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hale getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Haklı bir neden olmaksızın, sahipli hayvanı öldüren, işe yaramayacak hale getiren veya değerinin azalmasına neden olan kişi hakkında yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.” Hükmüne havidir.
Madde metninde “mağdur” olarak bahsedilen kişinin, hayvanın sahibi olan kişi olmasından da anlaşılabileceği gibi, bu hüküm esasen hayvanları değil, insan haklarını koruyan bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bunun yanı sıra, mezkûr yasal düzenlemede hayvanlardan adeta bir “mal” olarak bahsedilerek, onların canlı varlıklar olduklarının göz ardı edilmiş olması da, hayvan haklarının ulaşmak istediği amaç bakımından bu düzenlemenin geri kalmış olduğunu göstermektedir.
Hayvanlar da tıpkı insanlar gibi acı çeken canlılardır. Hatta hayvanlar, insanların aksine çoğu zaman onlara zarar vermek isteyen insanlar karşısında çaresizdirler. Devletin görevi ise; yalnızca ülkesinde yaşayan insanları korumak değil, doğayı ve içerisinde bulundurduğu tüm canlıları korumaktır.
Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise; psikoloji biliminde ortaya çıkmaktadır. Zira, hayvanlara eziyet eden kişilerin çoğunun şiddet eğilimi yüksektir ve bu kişilerin diğer suçları işleme ihtimalleri de diğer kimselere oranla daha yüksektir. Bir kimsenin henüz işlemediği bir suçtan dolayı cezalandırılabilmesi her ne kadar düşünülemez ise de; hayvanlara eziyet ederek şiddet dürtülerini ortaya koyan kimselerin devlet tarafından tedavi edilerek, topluma yeniden kazandırılması da toplum refahı bakımından önem arz etmektedir.
Son günlerde insanlar tarafından hayvanlara karşı yapılan şiddete ve eziyet içerikli basında sıkça yer alan haberlerde de açıkça görüldüğü üzere; Türk Hukukunda hayvan haklarına yönelik düzenlemeler ne yazık ki yetersiz kalmaktadır.
Türk Ceza Kanunun 1. Maddesi Ceza Kanunun Amacını düzenlemiştir. Bu maddenin gerekçesi; ceza kanunun temel amaçları arasında, bireyin, adalet ve güvenliğin sağlandığı bir toplumda yaşama hakkının gereği olarak, kamu düzeni ve güvenliğinin korunması ile suç işlenmesinin önlenmesi, sayılmaktadır,
Ceza Kanunlarının amacına ulaşabilmesi ve toplum üzerinde etki yaratabilmesi için, toplumda şöyle bir algının hakim kılınması gerekmektedir; “ben bir suç işlersem, cezası mutlaka infaz edilecektir, ve gene ben bir suç işlersem, çekeceğim ceza, işlediğim suçun toplumda yarattığı maddi ve manevi zararı tam anlamıyla karşılayacaktır”.
Ancak Hayvan Hakları hakkında Hukuk sistemimizde yer alan yasal düzenlemelerin caydırıcı olmadığı, bilakis kişilerde “hayvanlara karşı yapılan hukuka aykırı eylemelerin kanun nezdinde suç teşkil etmediği” algısı uyandırmaktadır.
Netice itibariyle, yukarıda yer alan yasal düzenlemelerden açıkça anlaşıldığı üzere; yalnızca sahipli hayvanlara karşı işlenen fiillere karşı adli yaptırımlar öngörüldüğü, fakat bu yaptırımların da korunan hukuki menfaat açısından yetersiz kaldığı hususu aşikardır. Sahipsiz hayvanlara karşı işlenen öldürme, tecavüz, işkence gibi birçok hukuka aykırı fiilin ise, yalnızca idari para cezası ile cezalandırıldığı, hatta çoğu zaman bu eylemin cezasız kaldığı görülmektedir. Bu noktada; en sadık dostlarımız olan ve yaşamlarını idame ettirmek için çoğu zaman insanlara muhtaç olan hayvanların, yasalar nezdinde de “yaşayan canlılar ve aynı zaman da toplumun birer parçası oldukları” gözetilmeli ve bu doğrultuda yasa koyucu tarafından hayvanlara karşı işlenen hukuka aykırı eylemlere ilişkin olarak daha ağır yaptırımlar içeren yasal düzenlemeler getirilmelidir.
Av. Begüm GÜREL