I. GİRİŞ
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre ülke sınırları içinde yaşayan herkesin, sağlıklı bir çevrede yaşayabilmesi devletin bir görevidir. Biyolojik ve fiziksel çevrenin yanında sosyal çevrenin de sağlıklı olması bireyin en temel anayasal hakkını oluşturmaktadır. Sağlıklı bir sosyal çevrenin oluşması ve sürdürülmesinin önündeki en büyük engellerden biri ise bireysel ve toplumsal şiddettir. “Herkese Sağlık Türkiye Hedefleri”ne göre 2020 yılında aile içi, cinsiyetle ilgili ve organize şiddete bağlı yaralanma, sakatlık ve ölümlerin en az %25 azaltılması planlanmıştır. Türkiye’de kesin veriler olmamasına karşın kadına yönelik şiddet %50’nin üzerindedir, yani ülkemizde her iki kadından biri şiddet görmektedir.
Kadına yönelik aile içi şiddet kültürel, dini, toplumsal, coğrafi ve ekonomik sınır tanımayan bir hak ihlali olarak varlığını tüm dünyada sürdürmektedir. Önemli bir toplumsal sorun olan kadına yönelik aile içi şiddet, kadınların yalnızca fiziksel ve ruhsal sağlığını etkilemekle kalmayıp hukuki, sosyal, siyasal ve ekonomik statülerinin gelişmesini de engellemektedir.
II. ŞİDDETİN ÇEŞİTLERİ
Her ne kadar kadına yönelik şiddet söz konusu olduğunda akla ilk olarak fiziksel şiddet gelse de şiddetin kapsamı bununla sınırlı değildir. Erkeklerin kadınlara yönelik şiddetleri çeşitli şekillerde gerçekleşebilmektedir. Şiddeti; fiziksel şiddet, ekonomik şiddet, psikolojik şiddet ve cinsel şiddet şeklinde kategorilere ayırmak mümkündür.
Fiziksel şiddet herkes tarafından bilinen ve en çok göze çarpan şiddet türüdür. Bunun nedeni bu şiddet türü genellikle kadının dış görünüşüne etki etmektedir ve kadını hiç tanımayan birisinin bile bunu fark edebilmesi mümkündür. Fiziksel şiddetin ileri düzeyde yaşanması da kadının canına mal olabilmektedir. O yüzden her ne kadar diğer şiddet türleri kadının yaşamını fazlasıyla zorlaştırmakta olsa da fiziksel şiddet yaşamının sona ermesine neden olduğu için şiddetin en ağır türü olduğunu söyleyebilmek mümkündür.
Örneğin boşanan bir kadına eski eşinin nafakayı ödememesi ya da evlilik birliği içerisinde hayatını sürdüren ve ev hanımı olan bir kadına kocasının harçlık adı altında herhangi bir para vermemesi hatta çalışan bir kadının elinden tüm parasının alınarak ekonomik özgürlüğüne engel olunması ekonomik şiddet kapsamına girmektedir. Her ne kadar dışarıdan hafife alınabilecek bir konu gibi gözükmekteyse de bu şiddet türü kadınların özellikle sosyal hayatlarını bir hayli zorlaştırmaktadır.
Psikolojik şiddet ise kadının daha çok iç dünyasına yönelik bir saldırı niteliği taşımaktadır. Kadına yönelik olarak yetersizliğinin vurgulanması, onun hor görülmesi gibi şekillerle kadına psikolojik şiddet uygulamakta olan erkekler kadını derin bir depresyona sürüklemektedir. Bu da ileride kadının ruhsal açıdan çeşitli rahatsızlıklar yaşamasına sebebiyet verebilmektedir.
Halk arasında çok bilinmeyen bir diğer şiddet türü ise cinsel şiddettir. Cinsel şiddet ise kadının rızası olmadan yaşanılan cinsel ilişkidir. Bazı insanlar evlilik içerisinde bu tür durumların yaşanmayacağını ve kadının kocasına her daim rıza göstermesi gerektiğini düşünmektedir. Ancak evlilik birliği içerisinde olsalar bile kadının erkeğe cinsel ilişki için her zaman rıza göstermesi şart değildir. Kadın rıza göstermedikçe yaşanılan cinsel ilişki cinsel şiddete girmektedir.
Peki Bergen Bu Konunun Neresinde?
Belgin Sarılmışer, 15 Temmuz 1959’da Mersin’de yedi çocuklu bir ailenin son çocuğu olarak doğmuştur. Anne ile babası boşandıktan sonra annesi ile Ankara’ya yerleşmiştir. İlk öğretimini Yenimahalle Yunus Emre İlkokulunda tamamlayan Bergen, okulda mandolin çalarak şarkı söylemektedir. Bergen’in müziğe yeteneğini fark eden öğretmenleri, mezun olduktan sonra ünlü ismi konservatuvar okumaya teşvik etmiştir. Ankara Devlet Konservatuvarı’nın sınavlarına girerek piyano bölümünü birincilikle kazanan sanatçı, ilk iki yıl piyano ve viyolonsel eğitimi almıştır. Maddi sıkıntılar yüzünden okulu yarım bıraktı ve yaşını büyüterek bir müddet PTT bünyesinde memur olarak çalışmıştır. 1979 yılında arkadaşlarıyla eğlenmek için gittiği Feyman Gece Kulübü’nde öylesine sahneye çıkmıştır. Kulüp sahibi İlhan Feyman tarafından beğenilince orada çalışması için teklif almıştır. İşte Belgin Sarılmışer’in Bergen oluşu bununla başlamıştır.
Bergen 1980’li yılların çok ses getiren ve sevilerek dinlenen sanatçılarından birisidir. Çok güzel bir sese ve sahneye de yakışan bir görüntüye sahiptir. Ancak maalesef kadına karşı şiddette erkekler makam, mevki, meslek tanımadığı için Bergen de bu şiddetin kurbanlarından birisi olarak hayatına veda etmiştir.
Bergen aslında halkın bir kesimi tarafından hâlâ sevilerek dinlenen bir sanatçı olsa da son dönemde bu kadar konuşulmasının en büyük sebebi biyografik türde çekilen filmi olmuştur. Sanatçıyla aynı adı taşıyan filmde Bergen’in yaşadıkları anlatılırken en çok göze çarpan ve normalde onu tanıyan tanımayan herkesin içten içe bir hüzün hissetmesine sebep olan olaylar anlatılmaktadır. Filmi izlediğinizde sadece tek bir şiddet türünün değil neredeyse şiddetin bütün türlerinin Bergen’in hayatında yer aldığını görebilmeniz mümkündür.
Bergen her ne kadar başarılı bir sanatçı olsa da katili Halil Serbest onunla ilk evlendiği dönemlerde Bergen’in sahneye çıkmasına engel olarak ona en başta ekonomik şiddetle yaklaşmıştır. Anlaşıldığı üzere ekonomik şiddet illaki kadına para vermeyerek yapılan bir şiddet türü değildir. Tıpkı Bergen’in yaşadığı gibi kadının ekonomik özgürlüğünün elinden alınması ve çalışmasının engellenmesi de ekonomik şiddet kapsamında değerlendirilmelidir. Erkekler öncelikle kadının ekonomik özgürlüğe sahip olmasını engelleyerek onların bir kaçış noktası bulmasını engellemektedir. Bergen’de de maalesef en önce yaşanan şiddet budur.
Sonrasında ise Bergen’in annesiyle, arkadaşıyla hatta komşusuyla bile konuşmasına, görüşmesine engel olarak ona psikolojik şiddet uygulamaya başlamaktadır. Önceden bir sahne sanatçısı olan ve göz önünde bulunmaya alışkın birisinin bu şekilde eve kapatılması onu psikolojik olarak oldukça yıpratmaktadır. Yani anlayacağınız bu şiddet türlerinin kapsamı çok geniş düşünülmelidir. Yalnızca birkaç örnekle geçiştirilebilecek bir mesele değildir. Her olay özelinde değerlendirilmelidir. Komşuyla görüşmemek normalde bakıldığında bir şiddet olarak değerlendirilemezken kocanın bu şekilde engel olması psikolojik şiddetin boyutlarından birisi olarak teşkil etmektedir.
Bergen’in hayatını yitirmesine sebep olan ve şiddetlerin en ağırı olan fiziksel şiddet ise gerçekten çok ağır bir biçimde gerçekleşmiştir. Öncelikle dövülmesiyle ve yüzüne kezzap atılmasıyla gerçekleştirilen bu fiil sonrasında daha da ilerleyerek onun ölmesine sebep olmuştur. Tabii ki ölüm fiziksel şiddetin en ağır kısmını oluştursa da bir sahne sanatçısının yüzüne kezzap atılması da hem onun yaşam biçimi hem de kariyeri açısından oldukça zor bir duruma yol açmıştır. Aslında yüzüne kezzap atılması yalnızca fiziksel şiddet kapsamında değildir, para kazanmasında dış görünüşüne de ihtiyacı olan birisi için bu şekilde gerçekleşen bir eylem hem ekonomik hem de psikolojik şiddete de yol açmıştır.
Bergen’in bunları yaşamasına sebebiyet veren eski kocası ise hâlâ pişman olmadığını savunmakta hatta yaşadığı bölgede bu filmin izlenmesine engel dahi olmaktadır. Her ne kadar Kozan Belediye Başkanı “şiddet içerikli olması sebebiyle” filmin gösterimine izin verilmediğini belirtse de olayın böyle olmadığı açıktır. Bergen ölse de arkasından ona karşı yapılan şiddet devam etmektedir. Katili naaşına bile saygı duymadığı için hâlâ mezarı 6 kilitli bir kafesle korunmakta ve hayatı anlatılan film ona bunları yaşatan kişinin yaşadığı yerde yayınlanmamaktadır.
Av. Begüm GÜREL & Hukuk Fakültesi Öğrencisi Fatma ÖZTÜRK
KAYNAKÇA