Ülkemizde SSK, BAĞ-KUR veyahut emekli sandığı fark etmeksizin sigortalı bir işte çalışan kişi hayatını kaybettiği takdirde ölen kişinin aile bireylerine maktu bir emekli aylığı bağlanmaktadır. Elbetteki kanun koyuncunun aile bireylerinden maksadı, vefat eden kişinin belli derecedeki yakınlarını kapsamaktadır. Kanun gereği hak sahibi sayılan bu kişiler arasında kişinin eşi, varsa çocukları ve yine varsa anne ve babası bulunmaktadır. Ölüm aylığını sağ kalan eş alıyorsa buna hukuki literatürde dul maaşı, eğer çocuklar alıyorsa da yetim maaşı denilmektedir. Ölüm aylığını almaya hak kazanabilmek için kişilerin en az 1800 prim gününün ödenmiş olması gerekmekte ya da 4/1-a sigortasına dahil olan kişilerin en az 5 yıllık bir süre içerisinde borçlanma dönemleri hariç sigortalılıklarının olması ve toplamda da en az 900 gün prim günlerinin olması gerekmektedir.
Ölen kişinin emekli maşının hangi oranda paylaşılacağı konusu ise kişinin aile bireylerine göre farklılık göstermektedir. Eğer hayatını kaybeden kişi sigortalı ise sağ kalan eşine maaşının %50’si oranında bir ölüm aylığı bağlanmaktadır. Fakat hayatını kaybeden kişinin geride çocuğu yoksa ve sadece eşi hayattaysa maaşının %75’i oranında bir ölüm aylığı bağlanmaktadır. Bir başka ihtimal olarak, kişinin bir çocuğu ve eşi var ise eşine maaşının %50’si oranında dul maaşı, çocuğuna ise kişinin maaşının %25’i oranında yetim aylığı bağlanmaktadır. Buna ek olarak, çocuk sayısına bağlı olarak ödenecek olan ölüm aylığı miktarı toplam aylıktan daha fazla olamayacaktır. Bu nedenle kanun koyucu bu durumda eş ve çocuklar arasında belirli indirim yapılarak maaş bağlanması gerektiğini belirtmektedir. Hayatını kaybeden kişinin anne ve babası ise gerekli şartların sağlanması koşuluyla toplam ölüm aylığının %25’i oranında pay almaktadır.
Bir diğer önemli husus ise vefat eden sigortalının vefat tarihidir. Hayatını kaybeden kişi 2008 yılından önce ölmüşse, hak sahiplerinin ölüm aylığı şartları farklı, şayet ölüm 2008 tarihinden sonra gerçekleşmiş ise bu durumda hak sahiplerinin ölüm aylığını alabilmek için tabi oldukları şartlar daha da farklı olmaktadır. Kanun koyucu belli durumlarda ise ölüm aylığının kesileceğini düzenlemiştir. Bu durumlar arasında sağ kalan eşin yeniden evlenmesi, yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında işe başlaması, erkek çocuklarının 18 yaşını tamamlaması, şayet öğrenim hayatları devam ediyorsa 25 yaşını tamamlamaları, vefat eden kişinin anne ve babasının 65 yaşın üzerinde olmaması, yine vefat eden kişinin anne ve babasının gelirinin asgari ücretin üstünde olması ve kız çocuklarının evlenmesi veya sigortalı bir işe girmesi gibi hususlar bulunmaktadır. Ölüm aylığı miktarları ise, hayatını kaybeden kişinin maaşına ve söz konusu aile bireylerinin haiz olduğu şartlara göre belirlenmektedir.
Kişinin ölüm aylığını alabilmek için taşıması gereken şartları taşımadığıya da söz konusu şartı sonradan kaybettiği iddiasıyla SGK, re’sen veyahut ihbar üzerine harekete geçerek söz konusu iddianın gerçekliğini araştıracaktır. SGK bu durumlarda, müfettişleri aracılığıyla kişinin muhtarlıktaki ikametgâh kayıtlarını, yapılan son seçimlerde kişinin nerede oy kullandığını araştırmakta ve esnaf, komşu gibi kişilerle bizzat görüşerek bu kişilerin beyanlarına başvurmaktadır. Akabinde SGK, tüm bu bilgileri topladıktan sonra kişinin ölüm aylığı alabilmek için taşıması gereken şartları taşımadığı sonucuna ulaşırsa, kişinin aldığı ölüm aylığı maaşını kesmektedir. Eğer kişininSGK’yı zarara uğrattığı da tespit edilirse SGK,son 10 yıl boyunca ödediği parayı yasal faiziyle birlikte kişiden isteyebilecektir. SGK’nınölüm aylığını kesmesi üzerine kişi, söz konusu maaşın yeniden bağlanmasına ilişkin dava açabilecektir. SGKgeriye dönük olarak 10 yıllık ödediği parayı geri istediği takdirde bu talebe karşı da dava açmak suretiyle itiraz edilebilecektir.
Konuyla ilgili olarak Yargıtay, yakın zamanda emsal niteliğinde bir karar vermiştir. Söz konusu olayda, vefat eden ikinci eşi üzerinden ölüm aylığı alan bir kişi, sosyal medyada birinci eşiyle bir fotoğraf paylaşmıştır. Akabinde vefat eden ikinci eşin aile bireyleri bu durumu SGK’ya ihbar etmişlerdir. Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıklarının kesileceği yasalarca hüküm altına alınmıştır. Bu hükme dayanarak da İlk derece Mahkemesi, sosyal medyada paylaşılan fotoğraflara vurgu yaparak davanın reddine karar vermiş ise de Yargıtay, verilen kararın eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olduğunu belirtmiş ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için davacı ve boşandığı eşinin fiilen birlikte yaşayıp yaşamadıklarının yasada belirtilen hususlar ve ilkeler çerçevesinde araştırılması gerektiğini vurgulamıştır. Dolayısıyla bu durumda, davacı ile boşandığı eşinin kayıtlı adreslerinin ayrı ayrı olarak geniş kapsamlı bir şekilde incelenmesi gerekmekte ve kişilerin beyan ettikleri adreslerde fiilen oturup oturmadıkları, birlikte yaşayıp yaşamadıkları hususu da kolluk ekipleri marifetiyle araştırılmalıdır. Görüldüğü üzere yerine getirilmediği takdirde oldukça ciddi yaptırımlar içeren ve mağduriyetlere sebebiyet verebilen bu şartların, gerçekleşip gerçekleşmediği titizlikle tespit edilmeli ve hem SGK tarafından hazırlanan denetim raporlarının hem de kişilerin söz konusu uyuşmazlığı mahkemeye taşıması halinde mahkemelerin bu doğrultuda karar vermesi gerekmektedir.
Av. Begüm GÜREL (LL.M.) & Hukuk Fakültesi Öğrencisi Meltem KILIÇ