Nefret suçu, ayrımcılıktan beslenen önyargı suçları olarak da tanımlanan, failin kendisini tanımladığı grubun dışındakilere düşmanca bir düşünce ile genellikle şiddet içeren eylemini yönlendirdiği, bir kişi ve grubun ırk, milliyet, etnik köken, din, dil, cinsiyet, felsefi ya da siyasal inanç, cinsel yönelim gibi özelliklerine karşın işlenen suçlardır.
Türkiye’nin de katılımcısı olduğu AGİT’e göre ise nefret suçu, “mağdurun, mülkün ya da işlenen bir suçun hedefinin, gerçek veya hissedilen ırk, ulusal ya da etnik köken, dil, renk, din, cinsiyet, yaş, zihinsel ya da fiziksel engellilik, cinsel yönelim veya diğer benzer faktörlere dayalı olarak benzer özellikler taşıyan bir grupla gerçek ya da öyle algılanan bağı, aidiyeti, desteği ya da üyeliği nedeniyle seçildiği, kişilere veya mala karşı suçları da kapsayacak şekilde işlenen her türlü suçtur”.
Daha genel ifadeyle nefret suçu, ötekinin gerçek ya da varsayılan nitelikleri nedeniyle uğramış olduğu her türlü zarardır. Nefret suçu kavramına dair yapılan açıklamalara karşın bu kavramın tam olarak nasıl tanımlanması ya da hangi unsurları içermesi gerektiğine dair henüz uzlaşılmış bir tarif yoktur. Mağdurun şahsının değil, varsayılan niteliklerinin cezalandırıldığı durumdur. Nefret suçu sayılacak eylemler, önyargılı bir içgüdü ile belli bir faili kişisel özellikleri nedeniyle değil, ait olduğu grubun, kimliğin, aidiyetin farklı özellikleri nedeniyle hedef almakta olup öteki olarak gördüğü gruba dahil kişiye maddi ve manevi zarar vererek, o kişi üzerinden onun grubuna gözdağı vermektir. Burada fail, mağdur nezdinde, mağdurun mensup olduğu tüm gruba mesaj vermektedir.
Nefret suçlarının işlenebilir şekilleri olarak: sözlü taciz, tehdit edici davranışlar, nefretli konuşma, ad ve lakap takmak, telefonla rahatsız etmek, mesajla rahatsız etmek, duvar yazsı, fiziksel saldırı, grupça saldırı, gasp, taciz, tecavüz, sarkıntılık, gözdağı vermek, şiddet ve aile içi şiddet, kundakçılık ve herhangi bir şekilde zarar vermedir. Dışa vurumları ise; ceza kanununda suç tanımlanan fiziksel saldırı, saldırı tehditleri, mülkiyete zarar verme, taciz, yazılı veya sözlü kötü davranış, nefret içerikli saldırgan duvar yazıları, gözdağı veren değişik davranışlar, kabadayılık ve incitici şakalar gibi davranışlarla görülebilir. Bu hareket ve davranışların ortaya çıkmasında da çok ciddi tarihi, düşünsel nedenler ve bu nedenlerle bağlantılı aile, okul ve iletişim araçlarından edinilen eğitim süreçleri de etkili olmaktadır. Mağdurları, siyasi ve toplumsal yapıya ve zamana göre farklılık gösterse de hemen hemen her toplumda kadınlar, eşcinseller, çingeneler, esmer vatandaşlar suçun ortak mağdurları olarak ifade edilirken; cinsel, dinsel, etnik, siyasi, felsefi, sınıfsal ve benzeri nitelikleri dolayısı ile azınlık oluşturan herkes ise nefret suçu mağduru olabilmektedir.
İlk olarak 1969 yılında “ön yargı yasaları” olarak ABD’de kavramlaştırılan nefret suçları daha sonraki yıllarda ırk, din ve köken kavramlarını içererek, 1980’lerde ABD’de kabul edilmiş, 1990’larda cinsel suçları da kapsayacak şekilde genişletilmiş, Avrupa ülkeleri mevzuatında da yerini almıştır. 1990’lı yıllardan itibaren cinsiyet ve cinsel yönelim temelinde gerçekleştirilen saldırılarında bu kapsama alınması, nefret suçları ile mücadelede önemli bir yere ulaşmıştır.
Nefret suçu kavramı insanlık tarihi bakımından yeni bir kavram değildir. Aksine insanlık tarihi boyunca önyargılara dayalı nefret suçu kavramı nedeniyle büyük acılar yaşanmıştır. Ancak nefret suçu tanımı ve bu suça karşı gerçekleştirilen yasal düzenlemeler oldukça yenidir. Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, birçok ülkede özel olarak ‘nefret suçları’nı düzenleyen kanunlar bulunmakta, bu kanunlar ile bir suçun nefret saiki ile işlenmesi cezayı arttırıcı neden olarak kabul edilmektedir. Nefret saiki, AGİT’e taraf 23 ülkede genel bir ağırlatıcı neden olarak tüm suçlarda kabul edilmişken; 25 AGİT ülkesinde ise, belirli suçlar yönünden ağırlatıcı neden olarak kabul edilmiştir.
Türkiye’de nefret suçlarına yönelik özel kanun bulunmamakla birlikte, Türk Ceza Kanunu’nda kişileri düşmanlığa sevk eden ayrımcılık fiilleri, m.115 (inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme), m.122 (nefret ve ayırımcılık), m.125 (hakaret), m.153 (ibadethanelere ve mezarlıklara zarar verme) ve m. 216’da (halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama) cezalandırılmaktadır. Bunlardan TCK m.122’de yer alan ayırımcılık suçu 1 Haziran 2005’den itibaren mevzuatımıza ilk defa girmiş olup, 2.3.2014 tarih ve 6529 sayılı Kanunla “nefret ve ayrımcılık” suçu şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Dünyada yaşanan nefret suçlarına bakacak olursak, 16 Kasım 2009 tarihinde Avrupa Güvenlik ve İş birliği Teşkilatı (AGİT) Demokratik Kuruluşlar ve İnsan Hakları Ofisi, “AGİT Bölgesinde Nefret Suçları: Olaylar ve Tepkiler” konulu 2008 Yıllık Raporuna göre, nefret suçları pek çok AGİT ülkesinde önemli bir sorun olmaya devam ederek gözdağı, tehdit, saldırı, kundaklama ve cinayet dahil olmak üzere daha birçok şekilde nefret suçları ile ilgili olaylar bir çok AGİT ülkesinde yaşanmaktadır. Demokratik Kuruluşlar ve İnsan Hakları Ofisi, raporunda ırkçı ve yabancı düşmanı suçlar, anti-semitist suçlar, Müslümanlara karşı suçlar, Hıristiyanlara ve diğer dinlere mensup kişilere karşı suçlar ve diğer gruplara karşı suçlar olmak üzere farklı kategorilerde AGİT alanında yaşanan nefret suçlarıdır. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de son yıllarda giderek büyüyen ırkçılık, milliyetçilik ve hoşgörüsüzlükten kaynaklanan “nefret suçları”nda bir artış görülmektedir. Türkiye’de AGİT raporlarına yansıyan pek çok nefret suçu bulunmasına rağmen söz konusu suçlar takip edilmemekte ve araştırılmamakta, varlığı konusunda devletin hiçbir kurumunda resmi bir veri bulunmamakta, önlenmesi için gerekli kurumlar oluşturulmamakta, herhangi bir cezai yaptırım öngören yasal düzenlemeler mevcut olmamakta bunun sonucu olarak da nefret suçları ve nefret propagandası cezasız kalmaktadır. Herhangi bir veri tabanı bulunmadığı gibi sorunu tanımlayan herhangi bir yasal önlemde bulunmamaktadır. Mevcut verilerden ve basına yansıyan haliyle Türkiye de nefret suçlarının beş kategoride toplanmış olduğunu söylemek gerekirse bunlar; farklı etnik, dini gruplar ve azınlıklara yönelik nefret suçları, etnik köken, cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliğine dayalı nefret suçları, ırkçılık ve yabancı düşmanlığa dayalı nefret suçları ve diğer farklı temellere dayanan nefret suçlarıdır.
Özetle, bugün Türkiye’de nefret suçlarına karşı, özellikle de önlemeye yönelik işleyen bir kamu politikası yoktur. Bu yüzden de mevzuat bütüncül ve ilkesel bir yaklaşım tesis etmemektedir; bir devletin iyi tanımlanmış nefret suçları mevzuatında bulunması gereken çok sayıda standart öğeyi içermemektedir ve söz konusu çok boyutlu olguya karşı mücadeleyi ihmal etmektedir.
Türk hukukunda nefret suçlarını önlemeye yönelik düzenlemede, anayasanın 10. maddesi herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğunu belirtmektedir. Benzer şekilde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 3. maddesi de adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi koruma altına alınmakta, 76. maddesi soykırım suçunu yasaklamakta, 122. maddesi ayrımcılığı, 216. maddesi ise halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılamayı suç saymaktadır. Bunlardan “Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik ve Aşağılama” başlığıyla düzenlenen 216. maddesi aslında nefret suçları hakkında uygulanması gereken bir maddedir. “Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı bakımından farklı özelliklere sahip bir kısmını diğer bir kesim aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimsenin” bu davranışı kamu güvenliği açısından açık ve yakın tehlike oluşturması halinde eylem 1- 3 yıl arası cezalandırılmaktadır. Bu düzenleme önceki TCK’nun 312. maddesinin 2. fıkrasına karşılık gelmektedir.
Avrupa hukukunda ki nefret suçlarını önlemeye yönelik düzenlemede ise; Avrupa bölgesinde ve özellikle de İngiltere de suçların engellenmesi amacıyla düzenlemeler mevcuttur. Ancak her ülkenin nefret suçlarını önlemek için yasası ve kapsamı birbirinden farklıdır. Ayrıca Avrupa Ekim 2006’dan beri bu alandaki gelişmeleri takip etmek ve nefret suçlarını önlemek için Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), bir web sitesi aracılığıyla yaşanan gelişmeleri takip etmektedir. Yine bu konuda AGİT, üye ülkelerde nefret suçlarının önlenmesi için üç noktaya dikkat çekmektedir. Birincisi, nefret suçlarının izlenmesi için devlet bünyesinde gerekli birimlerin oluşturulması, var olan birimlerin güçlendirilmesi ve kamuoyuna bu konuda raporlar sunulması, ikincisi, nefret suçlarının en ağır cezalarla yargılanması için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması; var olan yasaların gerektiği biçimde kullanılması ve üçüncü olarak da medya kanalı ile işlenen suçların, hedef göstermelerin mutlaka cezalandırılması; yasal süreç hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi şeklindedir.
Sonuç olarak; İşlenen suç sadece kişileri etkilememektedir. Aynı zamanda özgür bir toplum idealini de sarsmaktadır. Bu nedenle nefret suçlarının takibi ve cezalandırılmasında kamusal güç çok öne çıkarılmalıdır. Nefret suçları sadece belirli gruplara karşı değil aynı zamanda o grubun bireylerine karşı da nefreti körüklemektedir. Her nefret suçu yeni sanıklar yarattığı göz önüne alınarak her engellenen nefret suçunun bir dizi yeni nefret suçunu engelleyeceği bilinmelidir. Nefret suçları, “iyi niyetli” yargıçların insiyatifine bırakılamayacak kadar ciddi bir sorundur. Nefret tohumlarının daha da derinlere inmeden sökülmesi için yapılan tespitleri aşan ek önlemler alınması gerektiği son derece açıktır.
Bir nefret suçu mağdurunun dediği gibi “bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz …”
Av. Begüm GÜREL
(Hukuk Fakültesi Öğrencisi İpek MENGİLLİ)