Türk Medeni Kanunumuzda birçok özel boşanma sebebi sayılmıştır. Zina da bu özel boşanma sebeplerinden birisidir. Öncelikle zina kavramının güncel hayatımızdaki anlamıyla hukuki literatürdeki anlamı birbirinden farklı olduğunu belirtmek isteriz.
Kanunumuza göre zina, evli bir kişinin eşinden başka bir kişiyle cinsel bir ilişki yaşamasıdır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere kanunumuza göre, cinsel birlikteliğin gerçekleşmediği durumlar zina fiilinin kapsamına girmemektedir. Bu gibi fillerin varlığı halinde sadakatsizlik meydana geleceği için evlilik birliğinin temelden sarsılması sebebine dayalı boşanma davası açılabilmektedir.
Zina sebebine dayalı boşanma davası açıldığında burada salt olarak zina fiilinin varlığını ispat etmek yeterli olacak ve mahkeme başka bir incelemeye gerek duymaksızın davayı kabul ederek tarafların boşanmalarına karar verecektir.
Fakat evlilik birliğinin temelden sarsılmasına dayalı olarak açılan boşanma davalarında, sadakatsizliği meydana getiren eylemi ispat etmenin yanı sıra söz konusu eylemin evlilik birliğini temelden sarstığının ve ortadan kaldırdığının da ispat edilmesi gerekmektedir. Zinanın bir kere yapılması dahi aldatan eşe karşı dava açılması için yeterlidir. Boşanma davalarında oldukça dikkat edilmesi gereken ve üzerinde titizlikle durulması gereken nokta ise; zina fiilinin ispatlanmasıdır. Burada aldatılan eşin mahkemeye sunacağı delillerin hukuka aykırı olarak elde edilmemiş olması gerekmektedir. Aksi takdirde kişi, haklı iken haksız bir konuma düşebilmektedir.
Ayrıca hukuka aykırı yollarla elde edilmiş deliller mahkeme tarafından hükme esas alınmamaktadır. Örneğin eşinin kendisini aldattığından şüphe duyan eşin sosyal medya üzerinden sahte bir hesap açmak suretiyle eşiyle arkadaşlık kurup yazışması, akabinde ise mahkemeye bu yazışmaları delil olarak sunması mümkün değildir. Çünkü burada hukuka aykırı olarak delil etmenin de ötesinde hukuka aykırı olarak bir delil yaratma durumu söz konusudur. Dolayısıyla mahkeme nezdinde bu delil yok hükmündedir. Örneğin zina yapan eş, yaşadığı cinsel birliktelik sonrası cinsel yolla bulaşan bir hastalığa yakalanmış ise bu hastalığın teşhisinin konulduğu hastane kayıtlarının mahkemeye sunulması, davacı eş bakımından oldukça güçlü bir delil niteliğindedir. Bir diğer önemli delil ise; otel kayıtlarıdır. Bu noktada otel kayıtlarının davacı tarafından dava dilekçesinde talep edilmesi mümkündür. Aynı şekilde otel kayıtları eğer otelin ismi biliniyorsa ilgili otelden, şayet bilinmiyorsa emniyet müdürlüğünden talep edilebilmektedir. Yargıtay, evli bir kişinin karşı cinsten bir kişiyle otelde konaklamasını aldatmanın ispatı açısından yeterli görmektedir. Dolayısıyla otel kayıtları bu noktada davacı eşe zina eylemini kanıtlama noktasında büyük kolaylıklar sağlamaktadır.
Tanık ise boşanma davalarında sıklıkla başvurulan bir ispat aracıdır. Fakat davanın niteliği bakımından tamamlayıcı bir delil niteliği taşımaktadır. Yine sosyal medya içerikleri de diğer delillerle desteklenmesi kaydıyla aldatma sebebiyle boşanma davalarında kullanılabilmektedir. Buna ek olarak çeşitli video ve ses kayıtları da aldatma sebebiyle boşanma davalarında sıklıkla kullanılan delillerdendir. Fakat burada da bu kayıtların hukuka aykırı yollarla elde edilmemiş olması gerekmektedir.
Konuyla ilgili yakın zamanda Yargıtay vermiş olduğu kararında hukuka aykırı olarak eşin karşı cinsle yaşadığı cinsel münasebetini içeren video kayıtlarının mahkemeye delil olarak sunulmasını, taraflar evli olsalar dahi özel hayatın gizliliği kuralının ihlalini oluşturduğu ve hukuka aykırı olarak elde edildikleri için hükme esas alınamayacağını belirtmiş ve ilk derece Aile Mahkemesinin vermiş olduğu kararı bozmuştur. Bu durum da ilk derece mahkemelerinin boşanma davalarında hukuka aykırı deliller noktasında biraz daha esnek davransalar da yüksek mahkemenin zina eyleminin ispatı konusunda oldukça titiz davrandığını göstermektedir.
Ayrıca Yargıtay eşlerin birbirlerine karşı sadakat yükümlülüklerine de farklı bir boyut kazandırmıştır. Somut olayda anlaşamayan ve ilk derece mahkemesince kocanın kusurlu bulunup boşanmalarına karar verilmesinden sonra kusurlu bulunan kocanın temyiz kanun yoluna başvurması ve boşanma kararı kesinleşmeden eşinin kendisini aldattığını ileri sürdüğü beyanlarına karşılık Yargıtay, her ne kadar yargılama esnasında öne sürülmeyen beyanların temyiz aşamasında dikkate alınmayacağını vurgulamış olsa da burada kocanın beyanına önem vermiş ve kadının sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığının ispatı halinde tarafların boşanma durumundaki kusur durumlarının ve boşanmanın fer’i sonuçlarının, yeni beyanlar çerçevesinde sonuca etki edeceğinden bahisle, yerel mahkemenin kararını bozmuş ve hükmün delillerin incelenmesinden sonra verilmesi gerektiğine karar vermiştir.
Sonuç olarak; kanun koyucunun aile müessesine verdiği önemden dolayı zina sebebiyle boşanma davalarında tarafların ispat ve beyanlarına, mahkemelerin ise davanın başından itibaren tarafların beyan, ispat ve kusur durumlarına dikkat ederek hüküm kurmaları gerekmektedir.
Av. Begüm GÜREL & Hukuk Fakültesi Öğrencisi Meltem KILIÇ