Suç insanlık tarihinin en eski kabul edilen yasalara, ahlaka aykırı davranışı olup çok yönlü bir kavramdır. Bu nedenledir ki bir bireyin suç davranışına yönelmesi de birçok nedene bağlı olabilmektedir. Günümüzde ise suç, kanunlarda açıkça yasaklanan ve karşılığında bir ceza öngörülen her türlü eylem olarak kabul edilmektedir. Çocuk Hakları Evrensel Bildirgesi’ne göre, 18 yaşına kadar her birey çocuk sayılır ve bu nedenle 18 yaşın altındaki bireylerin herhangi bir sebeple suça karışması ve buna bağlı adli sistem içerisinde yargılanmayı gerektiren davranışlar göstermesi çocuk suçluluğu olarak değerlendirilir.

Çocuk suçluluğu, ergin olmayan kişilerin kanunlara karşı çıkmaları veya suç teşkil eden bir eylemi işlemiş olmaları “çocuğun ceza kanunlarında suç sayılan bir fiili işlemesi sonucunda yargı organlarının önüne getirilmesi” olarak tanımlanmaktadır.  Güç Koşulların çocukları suça sürüklemesi ve itmesi nedeniyle “suçlu çocuklar” değil “suça sürüklenen çocuk” olarak nitelendirilmektedirler. Batı literatüründe “Juvenile Delinquency” terimiyle açıklanan, tam karşılığı “reşit olmayanın suçluluğu” olarak çevrilebilecek terim ülkemizde “Çocuk Suçluluğu” olarak kullanılmakta, bu tanımın içerisinde hem çocukluk hem de ergenlik döneminin büyük bir bölümü kapsanmaktadır.

Çocuk, “zihinsel, fiziksel ve ruhsal yönden tam bir olgunluğa erişmemiş, toplumdaki rol ve görevlerini henüz öğrenmekte olan, bakıma ve eğitime gereksinimi olan varlıktır” şeklinde tanımlanmakta ve bu özelliklerinden dolayı da çocukların yaşamda risklerle karşılaşma olasılığı yüksektir. Bütün yaş grupları arasında en riskli dönem ise hızlı fiziksel büyüme, cinsel gelişme ve psikososyal olgunlaşmanın gerçekleştiği ergenlik dönemidir. Çocuğun sosyal ve hukuk normlarına uyum göstermede yaşadığı zorluklar, normal dışı davranışlar ile sağlıksız ortamlara yönelmesine ve yaşamının daha ilk dönemlerinde suça karışmasına neden olabilmektedir. Ekonomik, toplumsal ve ailevi nedenlerden dolayı yaşam standartlarının altında çocukluk dönemi geçiren çocuklar sorunlu bireyler olarak topluma karışmakta ve toplumun ortak değerlerine aynı oranda uymaları zor olacağından, bu çocuklar “suç” olarak kabul gören davranışlar sergileyebilmektedirler. Çocukken suç davranışına yönelmiş bireylerin yetişkinlikte de aynı davranışı sergileme eğilimi yüksek olmaktadır. Ancak, çocuklukta işlenen suçlar, yetişkinlikte işlenen suçlardan birçok açıdan farklılık göstermektedir. Bu nedenle, çocukluk ve ergenlik döneminde sergilenen suç davranışlarını tanımak ve önlemek için çocuğu suça sürükleyen faktörlerin ve bu konuda riskli grupların belirlenmesi, gelişimsel olarak daha erken dönemlerde bireyin yaşamına yön verilmesi, kişiliğinin geliştirilmesi oldukça önemlidir.

Bu konuda uluslararası alanda “Çocuklar doğal güçsüzlükleri nedeniyle hukuk kuralları ile korunmalıdır” düşüncesinden yola çıkarak hazırlanmış ve hemen hemen tüm ülkeler tarafından imzalanmış olan “Çocuk Hakları Sözleşmesi” çocukların gelişimlerini güvence altına almayı amaçlamaktadır. Bu sözleşme doğrultusunda devletler tarafından yapılmış olan düzenlemeler, çocukların onurunu ve saygınlığını korumayı amaçlar. Uluslararası ve ulusal mevzuata göre, 0-18 yaş arası tüm çocukların ihtiyaçlarının giderilmesi ve her türlü riskten korunması devletin sorumluluğu altındadır. Diğer bir düzenleme ise, “Beijing Kuralları” olarak bilinen ve 6 Eylül 1985 tarihinde kabul edilen Birleşmiş Milletler (BM) Asgari Standartları Kuralları “küçüğü, hukuk sisteminde, işleyebileceği bir suçtan dolayı yetişkinlere nazaran kendisine farklı davranılması gereken kişi” olarak tanımlamaktadır. Suça sürüklenen ve mağdur çocukların yargı ve kolluk sisteminde ne tür işlemlere tabi tutuldukları, konuyla ilgili olduğu düşünülen yeni yasa uygulamaları ve bu konunun farklı disiplinlerce değerlendirilmesi de Beijing Kuralları’nın önemli noktalardır.

Suça sürüklenen çocuklarla ilgili düzenlemeler getiren ve suça sürüklenen çocuklara özel ilgi gösterilmesi gerektiğini vurgulayarak asgari düzeydeki haklarını belirleyen temel uluslararası diğer düzenlemeler ise; Çocuk Suçluluğunun Önlenmesine İlişkin Birleşmiş Milletler Yönlendirici İlkeleri (1990) (Riyad İlkeleri), Çocuk Adalet Sisteminin Uygulanması Hakkında Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları (1985) (Pekin Kuralları), Özgürlüğünden Yoksun Bırakılmış Çocukların Korunmasına İlişkin Birleşmiş Milletler Kuralları (1990) (Havana Kuralları), Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi Genel Yorum No. 10 – Çocuk Adaletinde Çocuk Hakları (2007) (GY10), Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin “Çocuk Dostu Adalet ile İlgili  Ana Esaslarıdır.

Suça Sürüklenen Çocuklar Olgusuna Ülkemizdeki Yargısal Yaklaşımlar

Türk hukuk sisteminde de “suçlu çocuk yoktur, suça sürüklenen çocuk vardır” ilkesi baz alınarak, suça sürüklenen çocuk ifadesi, “5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu” 3’üncü maddesinde tanımlanmıştır. Suçun mağduru olan çocukları “korunmaya muhtaç çocuk” olarak belirlemiş olan bu maddede “suça sürüklenen çocuk” işlediği bir fiil iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuktur şeklinde tanımlanmıştır.

ÇKK, çocuklar hakkında özgürlüğü kısıtlayıcı tedbirler ile hapis cezasına en son çare olarak başvurulması gerektiği belirtilmekte ve koruyucu ve destekleyici tedbirleri ön plana çıkarmaktadır. 2253 Sayılı Kanun’un 14. maddesinde ise, beden, ruh ve ahlak gelişmeleri veya şahsi güvenlikleri tehlikede olan yahut ebeveynine karsı vahim bir itaatsizlikte bulunan çocuk “korumaya muhtaç çocuk” olarak tanımlanmaktadır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na (TCK) göre ise, henüz 18 yaşını doldurmamış kişi çocuktur. Kanunun 31. maddesinde ceza ehliyeti konusunda suçun işlendiği tarihte bulunulan yaş itibarıyla 0-12 yaş grubu, 12-15 yaş grubu ve 15-18 yaş grubu olmak üzere üç yaş grubuna göre farklı değerlendirmeler yapılmaktadır. Cezai sorumluluk yaşı 12. yaşın doldurulmasından itibaren başlatılmıştır. İkinci grupta bulunan çocukların işlediği iddia olunan fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı; sorumluluğu kabul edilmiş ve bu sorumluluğun ceza hukuku bakımından indirimli ceza uygulaması olduğu belirtilmiştir. Üçüncü grubu oluşturan çocukların ise, cezai sorumluluğu prensip olarak kabul edilmiş, ancak; indirimle ceza uygulamasına tabi tutulmuştur. Çocuk suçluluğuna ilişkin diğer bir mevzuat da 1593 sayılı Halk Sağlığı Kanununun 161. maddesidir.

Halk Sağlığı Yasası, terkedilmiş çocukların 6 yaşına kadar belediye olmayan yerlerde belediye ve köy konseyleri tarafından korunmaları gerektiğini öngörmektedir. Çocuk dostu adalet ile ilgili diğer ana mevzuat olarak da 5799 Sosyal Hizmetler Kanununu ve 3308 Mesleki Eğitim Kanunu belirtmek mümkündür. Türkiye’de kanunlar çocuk koruma ile ilgili gerekli maddeleri barındırmaktadır. Ancak, kanunda yer almasına rağmen uygulamada; risk altında (zarar görme olasılığı yüksek) olan çocuğa öncelik verilmediği görülmektedir.

Çocukların suça yönelmesine neden olan faktörlere baktığımızda; Çocuk suçluluğunun başlangıcında pek çok faktör birlikte rol oynamaktaysa da altta yatan en önemli nedenler bireysel, ailesel ve toplumsal olarak ön plandadır. Suça yönelmeye neden olacak bireysel özelliklerden en önemlisi ergenlik dönemidir. Ailenin sosyokültürel durumu ise, toplumun sosyokültürel durumunu belirler. Anne-babalar, çocuk için model oluşturup çocuğun toplumsallaşmasında etkili bir rol oynarlar ki bu süreçte çocuk; özdeşleşme, örnek alma, pekiştirme ve öğrenme yoluyla kişiliğini geliştirir. Bu nedenle, anne–babanın eğitim durumu, birlikte yaşama ya da boşanmış olmaları gibi ailevi özellikler çocukların suç işleme oranlarına etki edebilir. Suça sürüklenme riski olan bireyler olarak topluma karışmış, günlük yaşamının çoğunu sokaklarda geçiren ve toplumda bir yük gibi görülen sokak çocukları ve sokakta çalışan çocuklarda, sokaktaki tüm risk ve tehlikelere açık bireyler olmakta ve zamanla suça eğilimli hale gelmektedirler. Çocuk suçluluğunu açıklayan diğer bir çevresel faktör de çocuğun okul ile ilişkisidir. Okula bağlılığı yüksek olan çocuklarda suça sürüklenme daha azdır.

Özetleyecek olursak, toplumdaki rollerini ve sosyal görevlerini keşfetme ve öğrenme sürecinde olan çocuklar birçok faktörün etkisi ile suça sürüklenmektedir. Bu nedenle, çocuk suçluluğunu birkaç nedenle açıklamak mümkün değildir. İstatistiklere baktığımızda, TÜİK’in Ağustos 2018’de yayınlanan “Güvenlik Birimine Gelen veya Getirilen Çocuklar” 2017 yılı istatistiklerine (TÜİK, 2017) göre; Suça sürüklenme nedeni ile güvenlik birimlerine 107.984 çocuk getirilmiştir. Bu çocukların %34,4’üne yaralama, %24,8’ine hırsızlık, %6,6’sına Pasaport Kanunu’na muhalefet, %6,2’sine uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak, satmak veya satın almak, %3,9’una ise mala zarar verme suçları isnat edilmiştir. Suç isnat edilen çocukların en çok rastladığı yaş grubu 15-17 yaş aralığındaki çocuklar olup suç isnat edilen çocukların 6.954’ü 11 yaş altındaki çocuklardır. 454 çocuk öldürme suçuna karışmış olup, bunların 16’sı 11 yaşın altındaki çocuklardır. Güvenlik birimlerine suça sürüklenme nedeni ile getirilen 107.984 çocuğun 35.986’sının bağımlılık yapan madde kullandığı görülmüştür. Bağımlılık yapan madde kullanan çocukların %85,6’sını 15-17 yaş grubu, %14’ünü ise 12-14 yaş grubundaki çocuklar oluşturmuştur. Çocukların %84’ünün sigara %6,3’ünün alkol, %5,4’ünün esrar, %1,2’sinin ise hap kullandığı tespit edilmiştir.

Soruna bir diğer taraftan bakacak olursak, çocuklar aslında büyüklere ait olan adalet sistemi içinde zarar görmekte ve bir çocuk olarak değil bir suçlu olarak muamele görebilmektedir. Özellikle, yetişkinlerin yargılandığı mahkemeler karşılarındakinin çocuk olduğunu unutabilmekte, suça sürüklenen çocuklar için mevzuatın imkân vermesine rağmen onların çocuk olduğunu unutarak güvenlik kararı yerine uygulamada ceza kararına hükmedebilmektedir. Suça sürüklenen bir çocuğa tedbir kararı yerine ceza kararı vermeyi tercih etmek çocuğun cezaevine girmesine ve damgalanmasına neden olacaktır ki, bu da çocuğun “suça sürüklenme döngüsü”ne iyice saplanması riskini de beraberinde getirebilecektir. Suça sürüklenen çocukların yaşadığı öncelikli sorunlardan bir diğeri de; çocukların tutuklu oldukları süre zarfında müfredat eğitiminden yoksun kalmaları ve salıverilme sonrasında yaşıtlarından geride kalmalarıdır ki bu da suça sürüklenen çocuğun yaşıtları ile arasındaki mesafenin açılmasına neden olmaktadır. Ceza alan ve cezaevine giren çocukların topluma kazandırılması da önemli bir sorun olup özellikle suça sürüklenen çocuk, tutukluluğu sona erip salıverildikten sonra kendisini suça iten ortam ve koşullara yeniden dönüyorsa yeniden suça sürüklenebilmektedir.

Sonuç olarak, Çocuklar bir toplumun temelidir. Çocukların suça sürüklenmesinin sebeplerinin başında aile, sosyal çevre, teknoloji ve medya gelmektedir. Çocukların ileriki yaşlarda suça sürüklenmesini engellemek için öz kontrollerinin sağlanması gerekir. Bunun da erken çocukluk dönemi dediğimiz dönemde çocukların ilk model aldıkları kişiler yani anne-babalar tarafından çocuğa kazandırılması gerekir. Çocukların suça yönelmesini önleyecek çözümlerin üretilmesi çok önemlidir ve toplumsal bir görevdir. Ancak, suça sürüklenen çocukların da topluma kazandırılması için kanunlarda yer alan mekanizmalara işlevsellik kazandırmak en az önlemek kadar önemlidir.

Çocukların aslında büyüklere ait olan adalet sistemi içinde en az zarar göreceği bir sistem oluşturulması da çocuğun yüksek yararının en temel gerekliliklerindendir. Çocuk hakkında verilen kararın sonuçları daima izlenmeli ve bu karar ile amaca ulaşılamadığının fark edilmesi hâlinde, uygun başkaca tedbirlerin denenmesi yoluna başvurulabilmelidir. Bugün risk altındaki çocuklar açısından istismara maruz kalmış çocuklarla başlayan zincir eğitim dışında kalmış çocuklar, sokakta yaşayan ve çalışan çocuklardan suça itilen çocuklara ve savaş koşullarındaki çocuklardan afet çocuklarına kadar geniş bir yelpazede karşımıza çıkmaktadır. Bunun için yapılması gereken şeylerin başında 1989’dan beri imza koymuş olduğumuz çocuk hakları sözleşmesinin toplum tarafından öğrenilmesini ve yasaların uyum yasalarıyla düzenlenmesini sağlamak ve konu hakkında yapılacak çalışmaların sürdürebilirlik boyutunda bir çocuk politikası başlığında stratejik planlamasının yapılarak uygulanmasıdır. Bunun da en büyük paydaşlardan birisi de sivil toplum kuruluşlarıdır.

Unutulmamalıyız ki, suçlu çocuk yoktur, suça sürüklenen çocuk vardır…

Av. Begüm GÜREL (LL.M.)

İpek Mengilli (Hukuk Fakültesi Öğrencisi)

Kaynakça:

1) Çocuklarda Suça Sürükleyen Faktörler, Ruhsal Problemler ve Hemşirelik Bakımı,  Leyla BAYSAN ARABACI, Gülsenay TAŞ, Türkçe Çeviri, www.journalagent.com

2) Suça Sürüklenen Çocuklar,  Alper KAMA Rehberlik Öğretmeni, Sorgun Rehberlik Ve Araştırma Merkezi, 2016, sorgunram.meb.k12.tr

3) Suça Sürüklenen Çocukların Durumu ve Çözüm Önerileri,   Selda Bülbül  Sevgi Doğan, Derleme,   Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi 2016; 59: 31-36

4) Çocukların Ceza Sorumluluğu Ve Yargılanması, Av. Baran DOĞAN , https:/barandogan.av.tr

5) Türkiye’deki Risk Altındaki Çocuklar Raporu, İstanbul, 2019, www.toçev.org.tr

6) Çocuk Hakları, Pegem Akademi, Baskı: Aralık 2016, Ankara, www.pegem.net

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi girin.
You need to agree with the terms to proceed

Menü