Son dönemlerde ülkemizde artan suç oranlarının doğal sonucu olarak çeşitli sorunlar ortaya çıkmaktadır. Suç, tarihin ilk dönemlerinden bu yana toplumun kurumsal düzenini bozan ve toplum üzerinde negatif etkileşim oluşturan bir sorun olarak var olmuştur. Yapılan çalışmalar insanları suç işlemeye itecek birçok neden olduğunu ortaya koymuştur. Bunun yanı sıra, artan suç oranları, topluma telafisi çok zor olan bir zarar verme gücüne sahip duruma gelmiştir. Bahse konu sorunu çözmek için öncelikle, suç olgusunun tanımlanması ve suçu ortaya çıkaran faktörlerin belirlenmesiyle sağlanacaktır. Suçun sebeplerini tespit ederek önüne geçebilmek, birçok toplum için üzerinde durulan bir konu olmuştur. Çünkü suç, tüm ülke hükümetlerinin karşılaştığı ana sorunlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Suç işlenmesinin önüne geçmek ve toplumu daha gelişmiş bir seviyeye ulaştırmak için her devlet düzeninde suç teşkil eden eylemlere ilişkin yaptırımlar öngörülmüştür.
Söz konusu yaptırımlar; ceza olarak karşımıza çıkarken, buradaki amaç ise; cezanın korkutucu etkisi sayesinde toplumdaki potansiyel suçluların suç işlemesinin önüne geçmektir. Adalet, suçlunun yaptığı kötülüğün karşılığını görmesini gerektirir. Bu nedenle, yararı olsun olmasın ceza, adaletin bir gereği olarak mutlaka uygulanmalıdır.
Tam da bu noktada makalemizin konusunu oluşturan, vücut dokunulmazlığına karşı suçlar içinde yer alan kasten yaralama suçuna ilişkin kanun düzenlemesine yer vermek isteriz. Bu doğrultuda mezkûr hükme yer verilmesi ile birlikte, bahse konu fiil sonucunda karşılaşılacak yaptırım daha açık şekilde izah edilmiş olacaktır. Söz konusu madde şu şekildedir;
KASTEN YARALAMA
Madde 86 – “(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) (Ek fıkra: 31/03/2005 – 5328 S.K./4.mad) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silâhla,
İşlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
Madde metninde yapılan değişiklikle, Hükümet Tasarısında benimsenen ve “müessir fiil” karşılığı olan “etkili eylem” ifadesi terk edilerek, genel olarak yaralama kavramı benimsenmiştir.
Kasten yaralama suçu serbest hareketli suçlardandır. Vurma, tekme atma, itme gibi çok farklı çeşitlerle işlenebilmektedir. Bununla birlikte sadece icrai bir hareketle değil, ihmali bir davranışla da söz konusu eylem vuku bulmaktadır. İcrai hareketle işlenen suçlar; kanun tarafından yasaklanan bir hareketin yapılması sureti ile işlenen suçlar olarak tanımlanırken, ihmali davranışla işlenen suçlar, kanunen belli bir durumda belli bir hareketin yapılmasının emredildiği halde bunun yapılmaması olarak nitelendirilmektedir.
Kasten yaralama suçu; aynı zamanda seçimlik neticeli bir suç olup, söz konusu eylem sonucunda mağdurun vücuduna acı verilmesi, sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulması gerekmektedir. Yani, bu neticelerden biri meydana geldiği takdirde; kasten yaralama suçundan bahsedilmektedir.
Bu yazımızda üzerinde durmak istediğimiz mevzu ise; öncelikle ilgili suçun basit tıbbi müdahale ile giderilmesi halidir.
Fiilin “kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması” daha az cezayı gerektiren nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Tıbbi müdahale kavramı tek başına hukuki verilerle belirlenemez, ancak tıbbi verilerle belirlenebilir. Bir yaralama fiilinin söz konusu düzenleme kapsamında değerlendirilebilmesi için; basit tıbbi müdahalelerle giderilebilecek ölçüde hafif olması gerekmektedir. Yaralama, sağlık mensubu olmayan kişilerce bile vücudun direnciyle iyileştirilebilen sıyrık, hafif şişlik gibi hafif bir yaralanma olmalıdır.
Örneğin; mağdurun saçının çekilmesi ya da boğazının sıkılması genelde basit tıbbi müdahalelerle giderilebilmektedir. Bununla birlikte; basit yaralama fiilinin de her şeyden önce vücuda acı verme, sağlığın ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olma neticelerinden en az birine sebebiyet vermesi gerekmektedir. Bu netice sonucu mağdura herhangi bir tıbbi müdahale gerekmiyorsa, suçun daha az cezayı gerektiren nitelikli halinin oluştuğu söylenir.[1]
5237 sayılı Türk Ceza Kanununda benimsenen söz konusu daha az cezayı gerektiren bu durum 765 sayılı eski Ceza Kanunu döneminde bulunmamaktadır. Buna mukabil, eski ceza kanununun benimsediği “kasten müessir fiil”in belli süreyle “mütat iştigallerden mahrumiyeti mucip olma” ölçütü terkedilmiştir.
Ayrıca basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralama fiili işlendiği takdirde; mağdurun şikâyeti üzerine söz konusu suç nedeniyle soruşturma/kovuşturma yapılabilmektedir. Ceza hukuku literatüründe şikâyet, takibi şikâyete bağlı bir suç nedeniyle ancak şikâyet hakkı sahipleri tarafından, fiil ve failin öğrenilmesinden itibaren altı ay içinde yetkili mercilere yapılabilen bildirim olarak tanımlanmaktadır.
İlgili maddenin devamında ise; kasten yaralama suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hallerine yer verilmiştir. Burada dikkat çekilmesi gereken husus ise; üçüncü fıkranın a bendinde belirtilmiş olup, söz konusu düzenleme şu şekildedir;
(3) Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
İşlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
Maddede de açıkça belirtildiği üzere; kasten yaralama suçunun aralarında akrabalık ilişkisi bulunulan kişilere karşı, yani üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı işlenmesi halinde; şikâyet şartı aranmamıştır. Yani kasten yaralama suçunun daha fazla cezayı gerektiren bu nitelikli hali; resen soruşturulan/kovuşturulan bir suç olarak düzenlenmiştir.
Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken önemli bir durum söz konusudur. İlgili durumu şu şekilde betimlemek mümkündür;
Maddede de belirtildiği şekilde aralarında akrabalık ilişkisi olan kişilerin birbirlerini affetme olasılığı daha yüksek bir ihtimal olarak karşımıza çıkmaktadır.
Zira örnek verecek olursak; eşlerin birbirlerine karşı basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek bir şekilde boğazını sıkma fiilini işlediği takdirde, en nihai sonuç eşler arasında pek kötü muamele nedeniyle boşanma sebebini oluşturacak ise de; ayrıca mevcut durum, hâlihazırdaki yasal düzenleme uyarınca suç teşkil edecektir.
Yine günlük hayattan daha yaygın bir örnek vermek gerekirse; kardeşlerin birbirleriyle kavgaları olarak akla gelmektedir. Zira, hemen hemen her kardeş arasında en azından birbirlerini itmesi ya da saçını çekmesi gibi bir durum yaşanmıştır.
Ancak örnek olarak verilen bu durumlar; basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek yaralama teşkil edecek olsa da, bu kişilerin aralarındaki akrabalık ilişkisi nedeniyle madde de belirtilen nitelikli hale giren kasten yaralama suçu vuku bulacaktır.
Peki, bu durum ne kadar adil sonuçlar doğurmuş olacaktır?
Adalet tesis edilirken özellikle dikkat edilmesi gereken; tarafların haklarına riayet etmektir. Çünkü söz konusu denge gözetilirken, sadece tek taraflı düşünülerek mağdurun ön plana çıkarılması, fail sıfatına haiz kimsenin hakkını ziyadesiyle sınırlamış olacaktır. Ayrıca herhangi birine karşı basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralama suçu işlendiği takdirde; mağdurun şikâyeti ile mevcut durum hakkında soruşturma/kovuşturma başlatılırken neden aynı husus akrabalık ilişkisi içinde bulunan kimseler arasında meydana geldiğinde daha ağır şekilde yaptırıma sebep olmaktadır?
Diğer bir söylemle bu şekilde akrabalık ilişkisi bulunan kimselerin birbirlerini affetme olasılığı daha kuvvetli bir ihtimalken, bu durumun göz ardı edilmesi ceza hakkaniyeti açısından ne kadar yerinde olmuş olacaktır?
Kanaatimizce basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde işlenen yaralama eyleminin akrabalık ilişkisi bulunan kimselerin arasında vuku bulması halinde de; takibi şikâyete tabi bir suç olarak karşımıza çıkması gerekmektedir. Bu kişilerin birbirlerine karşı duygusal bağına ehemmiyet verilmeli ve mevcut durum sarfı nazar edilmemelidir. Bu şekilde gerek fail açısından gerekse de mağdur açısından hakkaniyete daha uygun bir çözüm sunulacağı ve hakkın özünün daha iyi şekilde korunacağı kuşkusuzdur.
Av. Begüm GÜREL
[1] Tuğsan Yılmaz/ Kasten Yaralama Suçu, Unsurları ve Cezası