Borçlar hukukunda sözleşme, birden fazla tarafın iradelerinin karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklanmasıyla kurulmaktadır. Nitekim Medeni Hukuk sözleşmelerinin aksine kamu düzeni ile ilgili olmayan borçlar hukuku sözleşmelerinde sözleşme serbestisi ilkesi geçerlidir. Bu ilke tarafların kanunda düzenlenmemiş (atipik) sözleşmeleri kendi aralarında kurabilmelerine olanak sağlamaktadır. Bu ilkenin doğal bir sonucu olarak öneren önerisiyle, kabul eden taraf kabul beyanıyla bağlıdır. Ancak Türk Borçlar Kanunu’nun 28. maddesiyle taraflardan birini (zarar gören) bu bağlılıktan kurtarmaya olanak sağlayan istisnai bir kurum düzenlenmiştir. Bu bağlamada düzenlenen kuruma ilişkin Aşırı Yararlanma (Gabin) başlıklı 28. madde şöyledir;
‘‘(1) Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.
(2) Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.’’ şeklinde ifade edilmiştir.
Ayrıca söz konusu kanunda düzenlendiği üzere aşırı yararlanmanın varlığı için aranan şartlar şunlardır:
a-) sözleşme her iki tarafa borç yükleyecek ve bu borçlar diğerinin karşılığı olmalı
b-) edimler arası açık bir oransızlık bulunmalı (objektif şart)
c-) zarar gören zor durumda, düşüncesiz veya deneyimsiz olmalı (sübjektif şart)
d-) karşı taraf, zarar görenin bu durumundan yararlanma saiki gütmeli şeklindedir.
Yukarıdaki belirtilen koşulların birlikte gerçekleşmesi hâlinde zarar gören, ilgili kanunda öngörülen süre içinde, baştan itibaren geçerli sözleşmeyi geçersiz kılabilmekte veya karşı taraftan edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilmektedir. Ancak görüldüğü üzere, burada kanuna aykırılık, irade sakatlığı, muvazaa veya bunlar benzeri bir nedenden ötürü sözleşmenin geçerliliğini etkileyen bir durum yoktur. Dolayısıyla zarar gören taraf sözleşmeyi iradesine uygun olarak kurmakta, daha sonra da bu bağlılıktan vazgeçebilmektedir. Öte yandan bu özel hükmün irade serbestisiyle kurulmuş sözleşmelerin bağlayıcılığı prensibine aykırılık oluşturacağı tartışması gündeme gelebilir. Yargıtay söz konusu ilkeye ilişkin, ‘‘Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. (…) Sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır.’’ şeklinde belirtir ve şu şekilde ekler: ‘‘Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır.’’ (Yarg. 6. HD. 2014/13828 E. 2015/2161 K.)
Yargıtay’ın da kararlarında belirttiği gibi aşırı yararlanmada sözleşmeye bağlılık ilkesini sınırlandıran diğer ilke, “dürüstlük kuralı” ilkesidir. Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlenen dürüst davranma, tarafların sözleşme görüşmeleri sırasındaki yükümlülüklerinden biridir. Türk Medeni Kanunun 2. maddesine göre, ‘‘Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.’’ Bu kapsamdasöz konusu maddede ifade edildiği üzere, aşırı yararlanmada da aşırı yararlanan tarafın dürüst davranma yükümlülüğünü ihlali ve karşı tarafın kötü koşullarından yararlanarak sözleşme serbestisi hakkını kötüye kullanması söz konusudur; bu davranış, hukuk düzeni tarafından korunmaz.
Sonuç olarak aşırı yararlanmada zarar görene sözleşmeden dönme veya sözleşme içeriğinin değiştirilmesini (oransızlığın giderilmesini) isteme hakkı tanıyan Türk Borçlar Kanunun 28. maddesi, sözleşmeye bağlılık ilkesine aykırılık değil bir istisna oluşturmaktadır. Hakkın kötüye kullanılmasına bir yaptırım olmanın yanı sıra olumsuz koşullarda bulunan tarafı koruma amacı gütmektedir. Ancak aşırı yararlanmanın zarar görene tercih imkânı bırakılarak sözleşmenin kesin hükümsüzlüğü sebebi yapılmamasıyla, bu düzenlemeyle sözleşmeye bağlılık ilkesinin tamamen bertaraf edilmediği de gözden kaçırılmamalıdır.
Avukat Begüm GÜREL (LL.M) & Hukuk Fakültesi Öğrencisi Aybüke KURT