Genel tanımıyla deprem, yerkabuğundaki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları sarsan ve önlenemeyen bir doğa olayıdır. Bilindiği üzere ülkemiz dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır. Nitekim son yıllarda gerçekleşen depremlerinin acıları hala tazeyken 6 Şubat 2023 gecesi 11 ilde meydana gelen deprem felaketiyle yeniden aynı acıları yaşamış bulunmaktayız. Zira meydana gelen bu depremler çok sayıda mal ve can kaybına yol açmıştır. Bu nedenle ülkemiz gibi deprem kuşağında yer alan ülkelerde deprem bir doğal afet olması yanında hukukun da konusu olmaktadır. Aynı zamanda her yeni deprem mevcut hukuk normlarının yeniden gözden geçirilmesine ve ihtiyaç halinde mevzuatın değiştirilmesine yol açmaktadır. Bu bağlamda deprem hukuku yaşayan bir hukuk olmaktadır. Diğer taraftan deprem, birçok hukuk dalını da ilgilendiren bir yapıya sahip olmakla birlikte ayrıca uluslararası yargı kararlarına da yansımaktadır.

Deprem hukuku en başta ceza hukuku olmak üzere, idare hukuku, tazminat hukuku, sigorta hukuku gibi birçok alanı kapsayan bir hukuk dalı olmaktadır. Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu unutulmaması ve bu alanda herkesin bilgi sahibi olması oldukça büyük önem arz etmektedir. Bu bağlamda depremleri sadece can ve mal kaybından ibaret görmemek gerekir. Zira deprem meydana geldiği bölgede ekonomik, toplumsal, sosyal ve psikolojik yıkıcı etki bırakmaktadır. Dolayısıyla deprem; Anayasa Hukuku, Özel Hukuk, İdare Hukuku, Tazminat Hukuku, Sigorta Hukuku, İş Hukuku, Ceza Hukuku başta olmak üzere birçok hukuk dalını kapsamaktadır. Öte yandan Temel Hak ve Özgürlükler açısından Anayasa Hukuku, devletin kamusal hizmeti açısından İdare Hukuku, zararların giderilmesi konusunda tazminat, sigorta, iş hukuku ve uygulanacak yaptırımlar, sorumluların tespiti ve cezalandırılması açısından ise Ceza Hukuku ile bağlantılıdır. Bu noktada önemle belirtmek gerekirse deprem sonrası doğan zarara, verilen kayıplara göre birçok sorumlu kişi ve kurumlar olabileceği gibi, depreme maruz kalan ya da doğrudan ve dolaylı olarak etkilenen kişilerin birçok hakkı olduğu unutulmamalı ve bu konuda delillerin yok olmaması adına ivedi ve etkili bir hukuki destek alınması oldukça önemlidir.

 Bu bağlamda idarenin, yapı malikinin, zorunlu deprem sigorta şirketinin, kiraya verenin gerçekleşen olayın durumuna sorumlukları doğabilmektedir. Ayrıca depremden sonra cezai sorumluluk altına girebilecekler ise; yüklenici, proje ve inşaat sorumlusu, yapımda görev alan mühendisler, yapının denetiminde sorumlu olanlar ve yapı malikleri olmakla birlikte aynı zamanda bu kişilerin taksirle adam öldürme ve yaralama suçlarından yargılanmaları söz konusudur. Yine deprem sonrası sorumlulardan talep edilebilecek zararlar ise, vuku bulan olayın ve kişilerin durumuna göre değişebilmekte ve genel olarak maddi-manevi tazminat olarak talep edilmektedir. Bu konuda idarenin sorumluluğu da olayın durumuna göre oldukça önem arz etmektedir. Zira idare, depremden etkilenecek binaların tespitini yaparak boşaltılmasını, binaların inşasında depreme dayanıklı inşa edilmesini, hasarlı ve dayanıksız binaların yıkılmasını sağlamakla sorumludur. Ayrıca fay hatlarının geçtiği yerler üzerine bina inşa edilmesine engel olmakla yükümlüdür. Nitekim bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumunda idarenin hizmet kusuru meydana gelecektir. Böylece, depremde oluşan zararlardan idarenin sorumluluğu doğar ve idare, hizmet kusurunun sebep olduğu zararları gidermekle yükümlü olmaktadır.

Deprem Felaketinde Sorumluluk

Deprem, doğal bir afet olup, önlenmediği takdirde şiddetinden etkilenmemek neredeyse imkansızdır. Bu etkilenme ancak gerekli önlemler alındığı takdirde azaltılabilir. Deprem bölgesi olduğu tespit edilen bölgede devlet, vatandaşlarına  Anayasanın 23. maddesi gereğince, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve güvenli barınma hakkını sağlamakla yükümlüdür. Aynı zaman da devletin bu konuda; mevzuat çıkarma ve denetleme hakkı ve sorumluluğu bulunmaktadır. Nitekim bu konuya dair Anayasanın 23. maddesinde şu şekilde düzenlemeye yer verilmiştir;

Madde 23 –“ Herkes yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.

Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;

Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek; amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.”

İlgili madde hükmünde de belirtildiği üzere devlet, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi zorunlu kılan mevzuatlar düzenleyerek ve bunlara uygunluğunun düzenli denetimini yaparak, deprem bölgesinde yer alan taşınmazları, dünyadaki son teknolojik gelişmelerin en üst sınırını esas alarak düzenli kentleşmeyi sağlamakla sorumlu olmaktadır.

Avukat Begüm GÜREL (LL.M) & Stajyer Avukat İpek MENGİLLİ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi girin.
You need to agree with the terms to proceed

Menü