Genel Olarak
Evlilik, bir kadın ile bir erkeğin daha önce kanunda belirlenmiş olan şekil şartlarını yerine getirmek suretiyle ve bir birlik kurmak amacı ile oluşturdukları iradelerini açıklamaları sonucunda meydana gelen birliği ifade etmektedir. Kanunda belirlenmiş şekil şartlarına uygun olarak iradelerini beyan eden çiftler, evlilik birliğini herhangi bir nedene dayanarak sonlandırmak isteyebilmektedirler. Bu itibarla evliliğin, tarafların iradesi ile sonlandırılması neticesinde boşanma davası söz konusu olmaktadır. Türk Medeni Kanunu’na göre boşanma, ancak kanunlarda düzenlenen boşanma sebeplerine dayanarak mümkün olmaktadır.
Boşanma sonrasında tarafların birbirinden maddi ve manevi tazminat talep etmesi mümkündür. Fakat boşanmanın hukuki sonuçlardan bazıları boşanma kararında kanunen re’sen yer almakta iken, bazıları ise bir talebin var olması durumunda söz konusu olabilmektedir. Boşanma sonrası manevi tazminat da bu hallerden biri olarak davacının talebi halinde varılacak sonuçlardandır. Hukukumuzda maddi tazminata dair bir tanım yer almadığı gibi manevi tazminata dair de bir tanım yer almamakta olup tazminatın temel koşulu olarak zarar kavramı önem taşımaktadır. Zarardan kasıt ise maddi zarardan farklı olarak, kişilik hakkı değerlerinin hukuka aykırı olarak zedelenmesinden meydana gelmekte ve kişide bir elem, acı ve ıstırap oluşmasıdır. Bu hususta Türk Medeni Kanunu’nun 174. maddesinin 2. fıkrasında, boşanmaya sebep olan olaylar nedeniyle manevi tazminat ve hangi şartların gerçekleşmesi halinde talep edilebileceği hüküm altına alınmıştır. İlgili kanun maddesi, “Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir” şeklinde düzenlenmiştir. Söz konusu bu düzenleme ile boşanan taraflar arasında kişilik haklarının koruması amaçlanmaktadır. Zira manevi tazminat isteminin kabul edilebilmesi için davacı tarafın kişilik hakkının ihlal edilmiş olması ve ayrıca bu ihlalden dolayı bir zarara uğranmış olunması gerekmektedir.
Manevi Tazminatın Genel Şartları
Hukuki olarak bir değer taşıyan manevi tazminat isteminde bulunabilmek için bazı şartların oluşması gerekmektedir. Dolayısıyla Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi kapsamında manevi tazminata hükmedilebilmesi için bazı koşulların varlığı gerekmektedir. Söz konusu bu koşullar eşlerin boşanmış olması, kişilik hakkına yönelik bir saldırının olması, kusurun varlığı, saldırının hukuka aykırı olması, bir zararın meydana gelmiş olması ve saldırı ile zarar arasında illiyet bağının olması ve bir talebin bulunması şeklindedir. Bu noktada belirtmek gerekirse boşanma halinde hükmedilen manevi tazminat, Medeni Kanun’un 23. maddesinde ve devamında düzenlenen şeref, haysiyet, hürriyet, ruh ve beden bütünlüğü ile sağlık, isim, resim gibi kişiliğin korunmasına yönelik düzenlemenin farklı bir uygulaması olup ancak boşanma durumunda hükmedilebilen, boşanmaya neden olan olaylar yüzünden manevi tazminat isteyen tarafın, kişilik hakları ve aile bütünlüğüne ağır biçimde saldırıldığı için zarar görmüş ve manevi bir acı duyulmuş olması halinde ve aynı zamanda saldırıya uğrayan eş tarafından talep edildiğinde hükmedilebilen bir tazminattır. Bu yönüyle de Medeni Kanun’un 24. maddesi ve Borçlar Kanunu’nun 49. maddelerinde düzenlenen manevi tazminattan ayrılmaktadır.
Manevi Tazminatın Sonuçları
Her boşanma sebebi tek başına kişilik haklarına bir saldırı olarak değerlendirilmemekle birlikte aynı zamanda taraflara bu hususta manevi tazminat talep etme hakkı da vermemektedir. Dolayısıyla her somut olayda, kişilik hakkının bir saldırıya uğrayıp uğramadığı değerlendirilerek ancak varılacak sonuca göre manevi tazminata hükmedilmektedir. Kuşkusuz ki bazı boşanma sebeplerinin kişilik haklarına bir saldırı niteliğinde olmasının yanında eşin ruhsal ve sosyal kişilik değerlerinde bir zedeleme veyahut eksiklik meydana getirdiği kabul edilmektedir. Bu duruma özellikle zina, haysiyetsiz yaşam sürme, pek kötü ve onur kırıcı davranış, hayata kast, kötü muamele ve terk gibi durumlar örnek olarak verilmektedir. Zira akıl hastalığı, ayırt etme gücünün kaybolması gibi sebeplerde, kişinin kusurundan söz edilemeyeceğinden manevi tazminat talebi söz konusu olamamaktadır.
Manevi Tazminatta Miktarın Belirlenmesi
Manevi tazminatın miktarının belirlenmesinde, başvurulacak kanun hükümleri, Borçlar Kanunu 56 ve 58. maddeleri ile Medeni Kanun’un 4. maddesidir. Manevi tazminat başlığı altında yer verilen ve bedensel bütünlüğe yapılan saldırıya ilişkin Borçlar Kanunu’nun 56. maddesi “Hakim, …, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.” hükmünü ihtiva etmektedir. Yine kişilik hakkının zedelenmesi başlığı altında yer alan ve kişilik haklarına yapılan saldırılara ilişkin Borçlar Kanunu 58. maddesi ise “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.” şeklindedir. Hukuk ve hakkaniyet kuralları kapsamında manevi tazminatın miktar ve şekline karar verecek olan hakim, bu yetkisini ve kanuni dayanağını yine “Hakimin takdir yetkisi” kuralını içeren Medeni Kanun’un 4. maddesi hükmüne dayandırmaktadır. Söz konusu madde hükmü, “Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hakim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.” demektedir. Ayrıca hakim takdir yetkisini kullanırken doktrin ve yargı kararlarından da faydalanmaktadır.
Öte yandan tazminat davalarında tazminat miktarının belirlenmesinde, Borçlar Kanunu’nun 51/1 ve 52 hükümleri de esas alınmaktadır. Zira Borçlar Kanunu 51/1 uyarınca hakim, gerek “failin kusurunun ağırlık derecesini” gerekse somut olayın özelliğini, başka bir ifadeyle “durumun gereğini” ve ayrıca Borçlar Kanunu 52. maddede yer alan indirim hallerini göz önünde bulundurarak tazminat miktarını tespit etmektedir. Dolayısıyla manevi zararın takdiri için, öncelikle bir manevi zararın tespit edilmesi ve hakimin manevi tazminat talebini haklı bulması gerekmektedir. Bu şartların varlığı halinde değerlendirme yapılmaktadır.
Zamanaşımı
Mutlak hak olarak ihlal eden herkese karşı ileri sürülebilen kişilik haklarının zamanaşımına uğraması ve hak düşürücü süreye konu olması söz konusu olmamakla birlikte kişilik hakkının ihlali sonucu meydana gelen tazminat alacağı hakkının zamanaşımına uğraması söz konusu olabilmektedir. Dolayısıyla da, Medeni Kanun 174/2 hükmü çerçevesinde talep edilecek manevi tazminat hakkı için zamanaşımı süresi bulunmaktadır. Medeni Kanun’da manevi tazminata ilişkin olarak doğrudan doğruya bir düzenleme bulunmamasına rağmen, maddi tazminatın talep edilmesinde de olduğu gibi, bu konuda zamanaşımını düzenleyen 178. madde hükmünden faydalanılmaktadır. İlgili kanun hükmünde “Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.” şeklinde belirtildiği üzere, evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan manevi tazminata ilişkin dava hakkının, boşanmanın kesinleşme tarihinden itibaren bir yıl içerisinde zamanaşımına uğrayacağını düzenlemiştir.
Bu itibarla, boşanma kararından sonra Medeni Kanun 174/2 hükmü kapsamında açılacak manevi tazminat davası, evliliği sona erdiren boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren bir yıllık zamanaşımı süresine tabi olmaktadır. Ancak Medeni Kanun’un 178. maddesinde yer alan bu süre hak düşürücü olmayıp zamanaşımı süresi olduğundan, hakim tarafından re’sen nazara alınmamakta olup davalı tarafından ileri sürülmesi gerekmektedir.
Görevli ve Yetkili Mahkeme
Boşanma nedeniyle ortaya çıkan tazminat talepli davalar ile ilgili olarak Aile Mahkemeleri görevli olup Aile Mahkemesi kurulmamış olan yerlerde, Aile Hukukundan doğan tüm dava ve işlere, Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenen Asliye Hukuk Mahkemelerince bakılmaktadır. Yine bu davalarda yetkili olan mahkeme ise Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6/1 hükmünde belirtildiği üzere genel yetki kuralı gereğince, davalının ikametgahı mahkemesinde görülmekle birlikte davalının yetki itirazında bulunmaması durumunda, herhangi bir yerdeki mahkemede de görülebilmektedir. Bu noktada belirtmek gerekir ki boşanma davası ile istenen miktar için ayrı bir vekalet ücreti takdir edilmezken ayrı olarak açılan manevi tazminat taleplerinde vekalet ücreti, nisbi olarak karara bağlanmaktadır.
Son olarak, Medeni Kanun’un 174/2 hükmünde düzenlenen manevi tazminat talebi, kusur sorumluluğu dahilinde talep edilebilecek bir tazminat türü ve davası olup manevi zarara uğradığını iddia eden kişi, uğramış olduğu bu zararı ve zarar verenin kusurunu ispat etmekle yükümlü olmaktadır. Bu hususta kişilik haklarına yapılan bir saldırı ile mağdur olduğunu ileri süren davacının somut olay ile saldırıyı ortaya koyması, kural olarak, yeterli görülmektedir.
Sonuç olarak, boşanmaya dayalı olaylardan dolayı manevi zarara uğrayan tarafın acısını gidermek ve onu bir nebze de olsa tatmin etmek oldukça önem arz eden bir husustur. Aynı zamanda manevi zararların tespitindeki güçlük, onun miktarının da net olarak belirlenmesini güç kılmaktadır. Dolayısıyla manevi tazminat hakkında nihai kararı verecek olan hakimin, manevi zararın ölçüsü ve miktarı hususunda geniş takdir yetkisine sahip olması oldukça önemlidir.
Av. Begüm Gürel & Stj. Av. İpek Mengilli